18 Şubat 2015 Çarşamba

HOLLOW SKY

 Bir bedende iki ruh, mutlak araf...
 Dışarısı tipi, turuncuya çalan gökyüzü, kafeinsiz uykusuzluklar ve sonsuz dünya melodramları...
 Mutlu olmanız pek mümkün değil, dedi.'O' cama dalmış dışarıyı izlerken.İrkildiğinde okuduğu son kitap cümlesi dikilmiş olan kol tüğünden çıkıp gitmişti.Umurunda değil gibi yapamamış derisine tırnaklarını geçirip kaşımıştı.Son iki haftadır içmediği mevsimsel alerji ilaçlarının acısını derisinden çıkarıyordu.Hafif kirli kan lekeleriyle dolu sentetik deri bilekliğini çöpe fırlattı.Güçlü kalmak isterken bile kendiyle çelişiyor, içindeki derin karanlığa hapsoluyordu. Tahta zeminli yerden botlarıyla gıcırtılar üreterek içtiği iki kahvenin parasını ödemeye yöneldi.Merdivenleri çıkarken amacına yenik düşmüş olduğunu ve belki dışarı çıkarsa kafasına bir tabela düşebileceğini bununda temiz bir kurtuluş oluşabileceğini düşündü.Fakat tüm düşüncelerinin sonucunu olasılıklara bırakacak kadar toy olmadığının da farkındaydı.Umutsuzluğu ise erken yaşta başına vurmuş ve on yedisindeki bir bakire kadar diriydi.
 Karşısındakini tilki taktikleriyle çözüyor ve ne duyulmak isteniliyorsa kelime oyunlarıyla onu inine çekiyordu.Sonrası ise mutsuzlukla boğulmaya terk edili mum dikili tanrı oyunları...Mutsuzluğunu, bağladığı son medet aldatmacısını alkolde buluyor, akıtılmış zaman sonrasında ise seçilmiş güzel sevgi sözcükleriyle kendini beslemeye çalışıyordu.Kimi zaman klark çekiyor, kimi zamansa sevdiği müzikle buluşan kıvraklıkla caka satıyordu.Sonucuysa zamanın nihai suyundan nedenli gözaltı çukurları.

 'O' cama dalmış yılın son kar fırtınasını izlerken, burda kalmanız pek mümkün değil, dedi.Zamanın geldiğinden haberdardı, herkes beş-altı yana dağılmış ördek yavrusu gibiydi.Onun hala terk edememiş ve terketmek kavramından dahi bihaber olması canını sıkmıştı, çünkü ilk defa birini seviyordu.


 Ve bitti, ikiside bir daha birbirini görmedi.Ona ait anlatacağı pek çok şey bilen öldü.İyiydi, fakat öldü çünkü buraya ait olmamalıydı.Ona ait anlatacağı pek az şey bilen yaşadı çünkü çarka elini kaptırdı ve kutsal mumun vücudunda eritilmesine göz yumdu.

 Bitti çünkü derilerin hepsi bir bir koptu, koktu.

 Dışarısı tipi, şimdi siyaha dönük gökyüzü, tipiyle karışık şimşek. İmajiner varoluş, morfinsiz melodram kurtuluşları.

              

2 Şubat 2015 Pazartesi

KUSMA SEANSLARI

 Düşüş, ne türden olduğunun önemi olmayan; bir tepe veyahut kucak.Etek ucu fazla kaçmış elbisenin doğuracağı sonuçlar ellerle sonraki adımı bulmaya varır.Tüm aldatmacalara hazır küçük bir çocuk gibi fakat saflığıyla alakasız.Bir ev, bir düş, alkol dolmuş ciğer torbaları.Kasım sıcağı, eşek donduran.Bir oda, bir pikap, sert kahve, balkon boşluğu.Kısır döngüyü ele geçirmiş siyah planktonlu beyin hücreleri.Tüm utanç kavramlarını unutturan miligramlar.Zamanı elle sayıp var etmeye çalışan tanrı.Fakat bilmiyordur ki Bach'ın bilmem kaçıncı senfonisidir bu.Eşek donduran olması güneşi utandırabilir, eşek donduran olması güzel sonuçlarda doğurabilir.Tabi bu yalnız sağlam bir vücut için mümkündür, istemsiz istekleri beslemeyebilir.Yeni sayfanın kokusu eskiyle ve bir önceki sayfadan geçmiş mürekkep izleriyle karışabilir, şimdiki zaman ekleriyle yazılanlar itinayla dokunmalıdır ki eskinin varlığı orak olarak saplamasın vücuda.Eskinin varlığını hissetmemekte yalandır oysa, en fazla jilet kesiği kaşıntısı ya da kesik etten alınan dikiş kadar canını sıkar.Tüm bu küçük acı-sayılan-lar sonunda, okumuş beyinleri görgüsüzlükleriyle boğmak isteyebilirsin.Uyurken başında gitar çaldığın birine nazik bıçak darbeleriyle sevgini belli edebilirsin.Bu tüm küçük acı-sayılan-larını miligramlar kadar olmasa da azaltabilir.

 Düşüş, ne türden olduğunun önemi olmayan; bir yatak veyahut klozet ağzı.Görünmez bantla kapalı beyin hücreleri, obsesyonlar. Tutan nedir? Her şeye rağmen güzel yapan.Ölmüş etin son dakika diriliği kadar tadı vardır.
 Tüm bunları yazarken, kurarken ve suratlarına tükürmek isterken kimse umurunda değildi.Öğütlü terbiye sözlerinin beyninin en derininde yer almasıysa klasik küfürlerle rahatlamasına engel oluyordu.Üst üste atışın umarsızlığı neredeydi fakat bu pişkin gülüşlerim dedi, işte şimdi tam anlamıyla onlara benzedim.
 Son lokmayı ağzına götürürken gözü sigarayı kesti, yenmiş parmaklarının ucuna gizli sarılığa baktı, sol eline baktı.Eskisi kadar titremeyen elini öptü.İki parmağına baktı, akıntı hala aynı parlaklığıyla oradaydı.Aynı şarkıyı ve açmış adımlarını toplamıştı.Çember küçülür ya da büyür sen nasıl istersen, küçük çemberler, çoğu kez kötüsün.

 Ağır tütünden çekiş sonrası klozeti yaladı.Sütlü çikolatayla karışmış pizzayı ve midesindeki son asidi kustu.Yine o şarkı, iğrendirecek kadar fakat sonsuza dek dinlenecek kadar.Rutinleşmiş kusma seanslarından kurtulamamasını buna bağlıyordu. Flashbackler, ayak uyuşmaları, dark drumlar. Gören olsa onun haline acır sonrada kendini asardı.Yorumlarını duymak istemediklerine tükürdü ve son kusmuk balgamını fırlattı.Tüm bu güzel kabul ettiği eylemlerin sonunda küfrün ne önemi vardı, ucuz. 'Portishead'in Numb diye bir şarkısı var dedi' başkası, biliyorum dedi.Kendini tanıtamamış olmasına ve içindeki ikinciye tükürdü.Sonra tekrar tükürdü ve dolmuş ciğer torbalarından öksürdü.Aldatmalara hazır boşluğa yaklaştığını giderek hissediyordu.İçindekine fısıldadı:
 Ellerim omzundan uyuştu.Sık dişlerini uyurken kırılır.Saat kurdum uyuyamadım ve derin uykuda bir şişe daha kırılır.Kafam şimdi iyi placebo falan anlamam, akıntının kokusu.Sar derinden, böl belinden, kuş uçtu, kervan geçti, beklemedim derinden. Eskiler kesişti bak, birkaç ortak şarkı şimdi.