26 Ocak 2016 Salı

Varoluşlar---salyangoz---tüm sinir hücreleri---kapana kısılı fare çırpınışı---göz, can vermekte olan ceylan.
Ay ışığı gelip geçti, hepimizi farklı ölçülerde aydınlattı---yüz, tuzlu su görmemiş kalkan balığı---uyuz olmuş köpek derisi.

 Kaç kere yoldan geçtiler, onlar.Peki ya göz?ler, görmeyerek boşluğun plazmasında, akan suyun berraklığına kandılar, oysa sürat tüm  pisliği gizlemişti.
 Kaç kere denediler var etmeyi, yok olanları ruhun kaderine yordular; duymayarak yaratılışın bencilliğini beslediler, volkanların yakıcılığını tatmayıp doğal kanın süsüne doydular.Bencil tavırlı mütevaziliklerine kırmızı paketler yarattılar.
 Kaç kere denediler bütün olmayı, sözde ve gözde olanı zihinde buluşturmayı, yanıldılar.Arabaları ve betonları yüce saydılar.

 Var edemedin kendinde değildin.İstedin elde edemedin, olmayınca olmamıştı.Kaderci olmak, tanrıya sunulan kurbanın kanını içmek kadar kutsal ve sadistçeydi.
 Küçük kırmızı balığa ne olmuştu? Şimdiki zaman eklerini yitiriyor ve beyni öküz boynuzundaki yabani dünya kadar sallanıyordu.Kendini Poseidon'a benzeten neredeydi?

 Araftaki ruh, geçmiş ve şimdinin arasında dönüp duran uzay gemisi.Arada ve derede, işte bu kadardı.Aradakiler yerini bilen köpek, deredekilerse  pis suyla yokluğu güdüyordu.Masalın sonu ışıldayan dereyle son buluyordu.Sondaki güzellikleri pastorale bağlamak gerek-miydi? Güneş ne zaman ışıldatmamıştı.
Pislikler dibe çökmüş yüzeyde görünmüyordu.Sazlıklar çoban köpeği kadar korumacı, sarmıştı dere kenarlarını.Sürat işte böyle aldatmacıydı, sazlıklar ve güneş, bu kadar aldatmacı.
 Dereyi görmemiş fakat yerini bilen kasaba köpeği kızın bacağına dolandı ve pantolon paçasını yırttı.Aradaki ruhun hikayesi işte böyle başlamıştı.
Aradaki olayların elçisi kasaba köpeğiydi.Paçaları dört yana savrulan kız kaçacak yer bulamayınca ışıldayan derenin görüntüsüne tutulup attı kendini suya.
 Ne olduysa o an oldu.Bataklık zehirli planktonlarla doluydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder