31 Ağustos 2014 Pazar

Karga Mecmua


Karga Mecmua Temmuz Sayısı
''İşin ve Emeğin Uzuvu'' 
 "...Demek ki el yalnızca emeğin organı değil, aynı zamanda onun ürünüdür." 
Ernest Hemingway



Karga Mecmua Ağustos-Eylül Sayısı
'' Viva La Siesta! ''
"Çalışmaktan yorulunca böyle geçici aylaklıklarla dinleniyorum." - H. Taner


28 Ağustos 2014 Perşembe

LOST SYNCHRONIZE II

                         
                                                                   


Kakofonik bitişler. // 140814 // Suluboya

Bakışlardan akışlara. // 150614 // Suluboya


Saddest Smile // 230614 

Süslendirilmiş Cinayetler // 170614 

Sanırım gereksiz-din-halbuki sübliminal.din- // 210814 




16 Haziran 2014 Pazartesi


LOST SYNCHRONIZE


Zaman saçması.//300414
Leidenschaft//210514
Tükenmez ve Keçeli Kalem

Dağlardaki parmaksal titreşim ve akışımlar.//300514
Tükenmez ve Keçeli Kalem
Nefret etmek:
2.Tiksinti duymak
.//100314

                                   



23 Mayıs 2014 Cuma

LOST SOUL

 Bitti.Göreceğim hangi rüya bu kadar ukala olabilirdi?Bitmeyen halüsinatifik sanrılar Tanrı'nın dalga geçmeleriydi.
 Yatağa ters yatmış kontrplak üzerindeki beyaz ışığı izliyorduk.Kaçak olan katın ilk odasıydı.Elindeki yazıyı okuyordu: ''Parçaları biriktirmek birleştirmekten daha zordur.Zor olana doğru gitmekteyim ''O'' durakta.''
 Külotlu çorabı giymesini izliyordum.Elleri fazlasıyla narindi.Baş parmağını yaladı, işaret parmağında gezdirdi.Yüzünde anlamlandırabildiğim üç ifade gizlenmişti.Cımbızı eline sarhoşken aldığını tahmin ediyordum.Sorgulamadım.
 Duvarda kasap duvarlarındaki manzara posterlerini andıran bir tablo asılıydı.''Ne kadar güzel''dedi.Doğrulamakla yetindim.
 Tek bir ruha ve anlaşılabilir düzeyde bedene sahipti.Pek çok şeyin farkındaydı, olmayan Ben'in.Dingin tavırları ve yalnız üç duyguyla yetinmesi bunu gösteriyordu.Bense hiçbir zaman ciddiye alınmamanın verdiği esnek tavırlarla benden ne zaman kurtulmak isteyeceğini bekliyordum, bu binayı terk edince ya da sarma sigarayı içişi sonrası olabilirdi.
 Yanıma oturdu.Tabakasını çıkardı.Külotlu çorabı giymek için yaladığı elleri tütünü dar bir sütuna hapsetmekle meşguldu.Sarılan sigara tek olsaydı içimdeki düşünceyi doğrulayacaktı.
 Zaman değiştiriyordu.Giderek azalmam bunu gösteriyordu.
 Zamanı geçiren Tanrıydı, sürekli oynuyordu.
 Yalnız ruhumu bırakmak dahilinde ele geçiriyor, dünya üzerinde sıvı Ora'da ise gaz niteliğinde olan zaman diliminde beni çakralarım açık konumda bırakıyor, uzun karanlık sonrasında bası yüksek müziğiyle evren mutlağına yakın bir noktada serbest bırakıyordu.Soru sormalarıma karşılığı hep bu şekilde olmuştu.Ona göre tüm bu yaptıkları iç rahatlatmaların ana maddesi ve yücesiydi.Fakat hiçbir zaman başarılı olmadı.



 Rıhtım boyunca koştuk.Aradığımız neydi?Neyi kaybetmiştik?Bulunduğum yerden yukarı doğru yürüyordum.Çevremdeki insanları farketmeyecek kadar gözü dönmüştüm.Oysa gideceğim yolun başında birtakım ucuz insan bakışlarına maruz kalmıştım, bunun farkındaydım ve de paranoyak olarak adlandırmayacak kadar.
 Olanlara anlam veremiyordum.Birçok kez sorgulamıştım.Yanılmalara ve Tanrı oyunlarına mum dikmeden edememiştim.Tanrı tüm bu evren işkenceleri için bana bu bedeni vermiş olacaktı.
 Geçmişin sonucu her bedende farklı bir oluşla sonuçlanıyordu.Bu kimi zaman küçük bir çizikle başlıyor ve basınçla akan kanın içinde boğulmayla son buluyordu.Bu durum işkencelerin ölümsüz bir insana çektirdiklerinden farksızdı.

 Nasıl bakmak istiyorsam öyle bakıyorum, Tanrı'nın bana oynamak istediği oyunlara mum dikiyorum.
 Defolun tüm kötü ruhlar, çoğul adları hak etmeyen göz arkası yansımasındaki siyah planktonlar.

 İskeletten bir köprü, iki ayrı kanyonu birbirine bağlayan.Bir düş, bıçak sırtı kimine.
 Sarılan sigara tekti.Ruhumu birçok kez bilemiş olmam tüm uzuvlarımı ele geçirmiş ve bir kanser hücresi kadar hızlı yayılmıştı...Sarılan sigaranın sayısı önemsizdi.Tüm bunlar yaşanmasa dahi ona inanmayacaktım, onun Ben'in farkında olduğuna ve kendime...
 Sigarasını sarmış ve yüzünde daha önce görmediğim dördüncü ifadeyle bana bakıp odanın kapısını çekmişti.
Duvardaki tabloya baktım.Kendime neden iki sigara sardığımı düşündüm. 
 Tanrı fısıldadı: ''Dokuyu bulmak, onu tüm hücrelerine işlemen gerektiği anlamına gelmez.''

      
      

10 Nisan 2014 Perşembe

Pencere Düşleri







Tüm genellemelere dahil.


Photos by Hilal Seven

28 Mart 2014 Cuma

   LOST CHILD

 Üstüme yapışan tütün terimle akıp gitmişti.Kül tablası ağzına kadar dolu, akşamdan kalan playlist ise hala çalmaktaydı.Odada tek değildim, yatağıma paralel bir yatak daha vardı; farkı yalnızca duvar kenarında olması ve sinirle vurulmuş ayakkabı izleriyle dolu olmamasıydı.Kalorifer derecesi ortak olarak ayarlanmıştı, saçlarım terli fakat üşütmüyordu. Yatağıma bitişik olan cam tek bir yeri görüyordu, orman; ağaçlar, ara sıra dar yoldan geçen köpekler ve kuşlar.Köpeklere isim bile koymuştum, ve her nasılsa o isimlere tepki veriyorlardı.Kuşlar Chopin Nocturnelerinden topraktan solucan çeker gibi çektikleri notaları söylüyorlardı.Yatakta birkaç kan lekesi vardı fakat bu pek önemli değildi.Çünkü kanın yaş ve kuruyla ya da ölümle pek ilgisi yoktu.Akşam dişlerimi fırçalamamam unutmama engel olmuştu, dört dal hala paket içindeydi.Detayların kimi zaman önemli kimi zaman önemsiz olması köşe başlarında görünen şımarık cin gibiydi.Çorabımın tekini ararken aklımda biterdi.Ah! Unutmak en iyisi.
 İstenen şarkı çoğu zaman üç seferlik orgazma tekabül eder.Yaptığım beste aklımda bitti, hareketli ritimlere sahipti ve melodramlarla dolu.Cemal Süreya dedim, iki sene önce ne masumdu, ben için! Kahkül o zamana dair bir parantez.Karşıma oturdun öylece ve bir milat gibi...Artık pek anlamı yok, yalnızca masumiyet daha önceleri neydi diye sorulduğunda cevap olabilecek cümleye dönüştü.Zaman kavramı neredeydi? Eskiyi düşünürken bile kronometre hızında olan çekiç darbeleri kafasına iniyordu.
 Yazmak küçük tüylerle kaplı olan derimi kaşındırıyor, gözlerimi dikmemek içinse kendimi zor tutuyorum.Her şey güzeldi bak, Nevruz! Kendini güçlü hissetmen saniyeler.Devrik ve zaman kavramı bakımından yoksun cümleler benimle! Tüm bunları söylerken sınırdan beyaz sokar gibi soktuğum otuzbeşlik akşamı aklımda.Bir yatakta üç kişi.Rüyada Kiev'e gemiyle gidip direnişe katılmak.Aklım karışık, gidemediğim şarap evi ise dibimde.
 Sabah erken kalktım, varılacak yerim vardı.Cümleleri yarım bıraktım, gözüme ilk kestirdiğim CD'yi aldım.Radiohead-Karma Police 1998.Elimde duruyordu sadece güldüm, iç kısmında yazılı olan Lost Child yazısına ve lanet olsun dedim.Uyandırmak değildi niyetim.
 Cam çerçevesine alnımı dayamıştım.Slim Winston üç dal.Dar yoldan geçen köpek.Duvarda kabartmalı Ortaçağ insanları.Osho: Başarıya ulaşmak için ödediği bedel: Başarısızlık.Birkaç sene öncesini ve şimdiyi düşle.
 Daha fazla yazmam el kenarlarıma kandan izler bırakacak, çünkü dişlerim düşünürken ve kurarken bir çita kadar keskin.
 Uzun bir bina, her katında insan dizili.Yanımda Jose Cuervo, kocaman! Sessizde kalan telefon, önümde bir bira.Kimi zaman dizimde!
 Geldim ve tekrar köşedeki masaya oturdum, dördüncü biramdı.Etraftakiler hafif tanıdıktı, ben ağırdım.Barmenler yerinde duramıyor, saçma içki isimleri söylüyor ve zıplıyorlardı.
 Elin kaymaya başladıysa sonrası kesilemez.Rehbere son kez baktığımda şaşırmıştım-bu-tüm-insanlar-Evren'de! Köşeye son oturuşumda işler pek iyi olmamış, diğer masadan kalma rakılar içilip çıkılmıştı.
 Unutturucular gün gelmiş bedenimi berbat bir tabakaya çevirmişti.O gün bu gündü.Varlığı ne-ve-de önemliydi?! Yalnızca et kalabalığı? Oysa var olan ruh?
 Burası senin değil.Bir ara sokağında bira içmişliğin ya da bir köşede biri geçiyor mu diye bakıp sonrasında yola balgam atmışlığın yok.Sen buranın değilsin.Burada ve buranın da değilsen madde gerekmiyor çünkü her rol yapışında Tanrı kafana sopasıyla vuruyor, kronometre hızında olmasa da! Evet, bu yeterli.
 Ne zaman ki köşede tütün saran bir kadın görsem duygulanırım.Bu ayak parmakları düşleri kadar ağırdır.Ve doğrusu cenazede siyah gözlükler altından ağlayıp sonrasında yeşil çaylarını içen kişilerin hissedebileceği türden değildir.
 Dolmuşa biniyorum, beş numaraya.Yanımda emekli tarih öğretmeni oturuyor elinde gazete.Uzaklaşıyoruz.Nereden? Farketmiyor, çünkü uzaklaşmak için herhangi bir başlangıç noktası yeterli.Yolun sol tarafı binalar, sağı deniz ve bulutlar.Camdaki yansımalarla deniz ve yol birleşiyor.İçimden söylediğim melodili biçimde: ''Keşke denizler taşlarla doldurulmasa...'' Ve devamı da mırıltılarla ilerliyor.
 Bir ruhu kaybettiğinizde onu bulmak için herhangi bir ruhu bileyip bileşenlerine ayrılmasını beklemek zorunda kalırsınız, bu çok zor değildir.
 Üstüme yapışan tütün terimle akıp gitmişti.Akşamdan kalma playlistte son şarkı, son sözde: 
 She lost conrol again.

13 Mart 2014 Perşembe

3,5

Gece 3. 
Buçuğa birkaç adım,
Sayarken dizim kanardı.
Alkış tutarken parmaklı eldivenlerimle sigara yakardım.
Ama şimdi uyuyamam.
Ve bir şarkı daha:'Büyüde on yedine geldiğinde baban sana.'
Hayır ağlamaya hazır değilim, sigaram yarım-gözyaşı saçmalık. 
Sen masayı kur, ben dağıtırım.
Kurulmayan düzen, düzensizlik içinde düzen.
Karışık aklım, bağışla.
Rock'n'Roll'a kaptırdım kendimi.
Burnuma demir çubuk soktum,
Bir tabum kırık.
Seni lanetledim, parmak uçlarım kuru kan.
Daha güzel yazardım, kime neye göre?
Tüm küfürlerin yerine oturduğu düzende,
Düzensizlik içinde düzen arıyorum.
Bach'ın elinde çay bardağı, Selda Bağcanda elektro.
Su şişesi içinde Arapça yazılar yazılı kağıt, yanında rakı şişesi.
Alt rafta Yasin, üst rafta İncil.
Saçımı kahkül kestim,
Karışık aklım, bağışla.
Buçuğa birkaç adım.
Sayarken işaret parmağımla baş parmağımı koparırdım, kanardı.
Ölürsem bavulun arkası güz,
Bırakırsam on sekiz yıllık emeğe gözyaşı-sperme ağıt.
Ama şimdi uyuyamam.
Işığın kırılma noktasında gölgemi boğmuştum.
Gölgesizde yaşayamam;
İki noktadan bir doğru geçiyor,
Doğru olamamam tamda bundan.
Donuk bakışlarım rutinleşmiş dün akşam kokularından.
Yaşamak zor, bir o kadar da kolay.
Ölümün yaşla işi yok,
Kuru bir Mart veya Haziran.
Sessizliğin içinde öksürük sesi,
Çığlıkların noktasıdır.
Karışık aklım bağışla.
Çoktandır yazamamam bundan,
Ve aklımdan konuşmalarım.
Buçuğa birkaç adım 
Sayarken, dudağım patlakken ve sinir ilacı ile uyuşukken,
Hayali bir köy mutlu olmaya yetiyordu-
O güne kadar.

Hepimiz aynı şeyden muzdariptik o akşam,
Uykumuzda yoktu, neşemizde.





10 Şubat 2014 Pazartesi

İKİBİNON


KARŞILIKSIZ


  Elindeki kitabı bir yana bırakıp çıkaracaksın giysilerini teker teker.Saten kumaşlar üzerinde kayacak sıcak tenin.Sokakların kesiştiği köşelerdeki lambalar aydınlatacak odanı.Ve ayakların yalnızlık kokan çarşaflarla buluşacak.Ben sönmüş çöp bidonu önünden sigaramla geçerken, odanın camı gökkuşağı renkli bilye ile kırılacak.Sen paramparça olmuş camdan bakarken ben arkam dönük bir kez daha çekeceğim sigaramdan.Gökyüzü aydınlanırken sen yalnızlığınla, bense bankta martılarla konuşacağım. 
  Ekzos kokulu simit alıyorum bir tane.Sokaklar boş ve asfalt kokuyor.Akşamdan kalma sokağın ortasında üç gölge, bir o yana bir bu yana.İçlerinden biri durmadan diyor 'Leyla Leyla! Şişede Leyla!'.

                                               MISTY


Mistik kokular beynimi sardı.Ve düşünce kalemin kağıt üstünde kaymasını, mumun yanmasını, mürekkebin akmasını beraberinde getirdi.Gıcırdayan merdivenler çıkıldı, sarı kitap sayfaları tükürükle yalandı, birkaç kağıt cepten çıktı ve silindi yazılar.Ayakkabıların bağcığı teker teker çözülürken otel odasında bale yapıldı, analog makinada zaman kadrajda durdu. 

                                              ÖLÜM 

Kan kurumuş ne işi olur yaşla,

Ölüm bu ya, alır götürür.






                                

22 Ocak 2014 Çarşamba

XVII


Temmuz ücra köşe
Köpekler karşısında
Mutsuzluk kokan deri
Neon ışıklar dönülü güneşe
Çürük fotonlar
Pazar
Soğuk
Eşek donduran
Sol-sağ olsun titrek
Oysa bir Temmuz akşamı 
Üşümeli kan donduran
Yan kesici Ocak 
İspirto kokusu 
Elle satılan mutsuzluk
Köyler 
Boş arazi
Dev binalar
Temmuz doğmak için köşe
Sarmak için müsait
On yedide on yedi olmak; 
Afaki,
Faniyken-
Bir

Adam görmüştüm beş-altı bardak votka sonraydı.Destekli ellerle klozet kapağını kaldırmadan kusmuştum.Yatağa bir sırt üstünde gelmiştim.Sigaranın kokusu kustuklarımla karışmış geliyordu ve iyi hissetmek için cenneti düşlüyordum, buna şarap akan şelaleler de dahildi.Oda fazlasıyla karanlık, tahta güneşlikler fazlasıyla rüşvet almayan memur gibiydi.Yatak sert ve yüksekti, sedirden farkı yoktu.Alnıma koyduğum bileklerim kustuklarımla aynı kokuyordu ve kokusu cennet düşünü kirletecek kadardı.Hiçbir ses gelmiyordu, kapı örtülü yarısına kadar ekose kabartmalı cam ile kaplıydı.Ayak ucumda bir adam gördüm.Elli-altmış yaşlarındaydı.Ruh bedene sarılmadan

Ne güzel uyuyorum, ölülerim yanımda
Öyle çok seviyorum ki onları
Çevremdekileri öpüyorlar
Cam bilahare körelmiş kanıtlar kalkıyor
Kız buz üstünde yürürken mavi kapı açılıyor
Başından aşağı dökülen
Kum kum kumlar! 
Yağmur yağmasını Tanrı'nın münzeviliğinden sanmıştın!
Cam evla körelmemiş bedenimi kesmiyor
Kız ellerini açmış susam yiyor,
Göz kapaklarını güzelce dikiyor.
Terziler çok mutsuz yol başlarında
Ne güzel uyuyorum ölülerim yanımda 
Öyle sakin seviyorum ki onları 
Çevremdekileri öpüyorlar
Cam bilahare körelmiş lekeleri silemiyorlar.

Onlar;
Hem masum
Hem günahkâr










3 Ocak 2014 Cuma



EVREN BOLLUĞU

The end of laughter and soft lies
The end of nights we tried to die













This is the end